İdeal bir eş yaratmak mümkün mü?
1886’da Tokyo’da varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Cunichiro Tanizaki (bazı çevirilerde “Junichiro” Tanizaki olarak da bilinir) Japon edebiyatının en büyük ustalarından biri olarak kabul edilir. İlk öykülerinden itibaren kadın-erkek ilişkilerini, erotizmi, özellikle femme fatale karakterleri başarıyla ele alıyor. Adını duyuran romanının adı ‘Naomi: Bir Aptalın Aşkı’. Barış Bayıksel’in Japonca orijinalinden çevirdiği ve İthaki Yayıncılık etiketiyle çıkan ‘Naomi: Bir Aptalın Aşkı’, onun dertlerini sadece kadın-erkek bağıyla karıştırmakla kalmıyor, kuşak çatışması, mazoşizm ve tabii ki meseleleri de işliyor. Batılılaşma sorunu derinlemesine.
Konuya kabaca bakalım;
Coci Kavai, 28 yaşında, varlıklı bir çiftlik sahibi ailenin eğitimli oğludur. Tokyo’da elektrik mühendisi olarak çalışıyor. Çevresindekilerin saygı duyduğu ve maddi sorunu olmayan Coci’nin tek takıntısı 1.57 m boyunda, koyu tenli, çarpık dişleri; yani görünüşü. Bu onun özgüvenini etkiler.
Ancak bir gün gittiği bir kafede garsonluk yapan Naomi’yi görünce işler yavaş yavaş değişmeye başlar. Naomi 15 yaşında beyaz tenli çok güzel bir kızdır. Tavrından bile diğer kızlardan farklı olduğu anlaşılıyor. Coci’nin dikkatini çeken de bu oldu.
O günden sonra fırsat buldukça kafeye giden Coci, Naomi ile sohbet etmeye hatta onu ortada dışarı çıkarmaya başlar. Ve sonunda ona bir teklifte bulunduğu gün gelir: İşten ayrıl, benimle yaşa, ben senin tüm eğitim masraflarını ve özel ihtiyaçlarını karşılarım.
MEIJI ÇAĞININ ETKİSİ
‘Naomi: Bir Aptalın Aşkı’ 1925’te yayımlanmış olsa da serileştirildiği dönemde bile büyük tartışmalara yol açmıştı. İlk olarak Osaka Morning News’de başlayan dizi, Naomi karakterine gelen tepkiler sonucu yayından kaldırıldı. Tartışmalar kitabı popüler hale getirirken, Josei dergisi risk alıp kalan bölümleri yayınlayarak tartışmayı daha da alevlendirdi.
Peki tüm bu tantananın sebebi nedir?
Bu soruyu cevaplamak için Japon siyasi tarihine kısaca bakmakta fayda var: Japonya’nın 121. İmparatoru Komei (1831-1867), Batılılaşmaya karşı çıkan aşırı muhafazakar bir devlet başkanıydı. Oğlu Meiji (1868-1912) döneminde Japonya Batı’ya açılıyor. Eğitimden sanayiye birçok alanda önemli atılımlar var. Meiji döneminde atılan adımlar, halefi olan İmparator Taishō döneminde de devam ettirildiğinde, yeni neslin sosyal hayatında bile önemli değişiklikler meydana gelir.
Bu dönemde kentte yaşayan, kendi parasını kazanan kadının varlığı sadece edebiyatta değil hayatın her alanında tartışma konusudur. Özellikle genç kadınların -tıpkı İngiltere ve Amerika’daki sineklikçiler gibi- içki içmeye, etek giymeye ve sosyal hayata daha fazla katılmaya karşı gelişen bir başkaldırısı var. Umursamaz, apolitik, özgürlükçü ve Batıcı bir devlettir.
Naomi, bu tutumun tipik bir temsilcisi olarak karşımıza çıkıyor. Onu farklı ve etkileyici kılan da bu. Öte yandan Coci de aşırı derecede Batı yanlısı. Toprağa dayalı ekonomik sistemden kopup babadan oğula geçen, şehre yerleşmiş, yani geleneklere aykırı bir hayat sürmeye başlamış bir karakterdir.
Romanda Batılı olmak her iki karakter için de çok değerlidir. Örneğin, Coci tüm parayı Naomi’ye İngilizce ve müzik dersleri alması için harcıyor. Ayrıca Batılı gibi görünmesi için kıyafetlerine önemli miktarda para harcıyor. “Güzel bir çiçeği farklı vazolara koyup ona bakmak gibi” olan bu durumun manevi doyumu en az cinsel birliktelik kadar yüksektir. Naomi ne kadar Batılı ve çağdaş görünüyorsa, onunla “dolaşırken” Coci de kendisini o kadar Batılı ve çağdaş olarak görüyor. Bu haliyle çirkinliğinin kaybolduğunu düşünür.
Coci’nin teklifi açık ama asıl amacı onu nezih, Batılı, çağdaş bir biçimde yetiştirmek, yani 18 yaşına gelene kadar “seçkin” bir eş yapmaktır. Bunun dışında, o gelene kadar ona asla dokunmaz. Yaşı gereği odaları bile ayırır ama zamanla işler tersine dönmeye başlar.
SEVGİ VE MUTLULUK DİLEĞİYLE
Bu, Coci ve Naomi’nin karşılıklı anlaşarak oynadığı bir oyundur. Birlikte yaşarken ve evlendikten sonra oyunları katlanarak artıyor. Böylece arzuladıkları “şey”, kıskançlık ve erotik tutkuyla birleşerek belirsiz bir varlığa dönüşmeye başlar.
Evet, romanın çıkış noktasında Naomi’ye maddi ve manevi olarak her şeyini veren, yani ondan üstün bir durumda olan Coci, Naomi’nin cinsel çekiciliğine yani ilgilerine kandıkça gücü onun ellerine bırakmaya başlar. yavaş yavaş sadomazoşizme dönüşür.
Burada da “modern insanın handikapları” diye bir alt tartışma devreye giriyor. Çünkü Coci kendini Batıcı ve açık fikirli biri olarak görse de arada maçoluk oynamaktan da çekinmiyor. Ancak bu durum kaba bir çelişki olarak sunulmamaktadır. Romanın anlatıcısı Coci tüm çelişkilerini açık açık bize anlatıyor. Hatta zaman zaman hissettiği şeylerden şikayet eder ama içinden çıkamaz. Bulduğu tek analiz Naomi’nin cesedi. Onu çok istiyor, çok seviyor ve öyle bir duruma sokuyor ki ne olursa olsun Naomi’den vazgeçemiyor. Yani Naomi’nin değil, kendi isteklerinin kölesi olur.
Tüm bu tartışmalara bakıldığında ‘Naomi: Bir Aptalın Aşkı’ sadece kendi dönemi için değil, günümüz için ve öyle görünüyor ki gelecek nesiller için de var olacak romanlardan biri. Ne de olsa aşk mutsuzluk kadar kalıcıdır.